Yazılı
ve görsel basında geldiğimiz nokta itibariyle artık medya bir “güç” olarak
tanımlanırsa şayet, yanlış bir tanımalama olacağını söylemek sanıyorum epey
güçtür. Matbaanın icadı ve yaygınlaşmasından, geçirmiş olduğu teknolojik
yenilikleri ve günümüz medyasının geldiği noktayı düşündüğümüzde, bu yana gerek basılı gerekse de görsel alanda
yapılan çalışmalar gelişmekte olan toplumların yanında gelişmiş ülkelerin
sosyal dönüşümlerinde etkin bir rol oynamıştır.
En sarih örneklerin başında 1789 Fransız Devrimi’nin
gerçekleştirilmesinde rol alan aydınların “aydınlanma” dönemine ilişkin süreçte
kendilerine ait olduklarını ifade ettikleri fikirlerin, görüşlerin ve kendilerince
tabir edilen günümüzde “sivil
itaatsizlik” diye yumuşatılan, etimolojik olarak yeniden gözden geçirilmesi
gerektiğini düşündüğüm, bu konuya ilişkin kavramların “avam” üzerinde tesiri bu yolla olmuştur. Bizde ki örneklerini inceleyecek olursak
özellikle II. Mahmut’un, ( 1784 –1839), ülke genelinde gazete çıkartılması konusunda ki müspet
fikirleri göze çarpmaktadır. Fakat bu kararı izleyen bir kaç on yıl sonunda “avamı bilgilendirme” nin en kolay ve
en etkin şekli olan neşriyat (gazete olarak ifade edilmek istenmektedir) yayını
aynı zamanda tefrika amaçlı oluşumların da gözde iletişim şekli haline
gelmiştir. Neşriyat yayını, yaklaşık iki asır öncesinde Osmanlı topraklarında
başlayan bütün ayrılıkçı akımların hem kendilerini uluslararası topluma ifade
etme şekli hem de kendi içlerinde inandıkları değerlerin “benimsenmesini”, gelecek nesillere “aktarılmasını” ve buna dair fikriyatın “anlaşılmasını” içeren önemli bir vasıtaydı. Nitekim hafızam beni
yanıltmıyorsa, bu cereyanlar neticesinde Osmanlı’dan ilk ayrılan ulus devlet Yunanistan
(1829) ve en son ayrılan ise Arnavutluk (1913) olmuştur.
Girizgâhta
yer alan bilgileri göz önünde bulundurduğumuzda, günümüz meselelerini
değerlendirirken, incelerken, analiz etmeye çalışırken böylesine güçlü bir “algı yönetici” unsuru görmezden geleyim
gibi bir gaflette bulunmamalıyız. Meraklılarına aşağıda ki linklerde daha
fazlası var diyerekten bir kaç örnek sunmak istiyorum. İngilizce’ de “rebel”
ifadesi “isyankâr”, “asi” gibi anlamlara gelmektedir. “Agitator” kelimesi ise
“karıştırıcı”, “fesat çıkarıcı”, “tahrikçi” ve biraz daha ötesinde “terörist”
manaları ile buluşmaktadır. Diğer yandan
“captured” ifadesi edilgen bir ifade olup “yakalandı” anlamına gelmektedir ve
son olarak “arrest” kelimesi ise “tutuklama”
manasını içerir. Ufak çaplı bir hafıza tazelemeden sonra asıl konuya
gelirsek; BBC ve The Guardian gibi isimleri kendi
uzmanlık alanlarında “marka” haline
gelmiş “saygın” ! Medya kurumlarının PKK (Partiye Karkeren Kürdistan)’lı teröristleri kendi yazın dillerinde
“militan” ve “isyancı” gibi hafif ifadeler kullanarak niteliyorlar. Ayrıca bu
ifadelerde etnik kavramları okurun gözünde istenildiği gibi algılanmasını
sağlamak amacıyla “agitator” yerine “Kurdish rebels” şeklinde
kullanıyorlar. Pek tabi ki bu konuda bilgi almak isteyen “objektif” BBC veya The Guardian okurlarıda buradan şunu
çıkartıyorlar: Türkiye’nin doğusunda bir grup halk var ve bu halk kendisini hem
“Kürt” olarak tanımladığı hem de bu şekilde tanınmak istediği için mevcut
devlete ve düzene başkaldırıyorlar. Burada ki iki temel yanlıştan ilki şudur:
öncelikle PKK mensubu kişiler bir isyancı değil, bu insanlar terörist olarak
nitelendirilmelidirler, ikinci olarak bu kişiler etnik köken olarak sadece Kürt
olmamakla birlikte farklı etnik kimliklere sahiptirler.
Diğer çarpıcı örnek ise şudur: siyaset ve / veya
politika literatüründe “islami lider” sıfatı ile anılan liderlerden olan Saddam
Hüseyin’in ve Kaddafi’nin ülkelerinde ki muhalif güçlerce etkisiz hale
getirildiklerinde, yukarıda ki medya kuruluşlarına ek olarak The Telegraph, CNN, Ynettnews, Time,Spiegel ve Fox adlı kurumların haber iletilerinde,
bahsi geçen devrik liderler için “lağım çukurunda” ve “fare çukurunda” gibi “çukur”, “fare”,
“lağım” kelimelerinin okurun algısında oluşturmuş olacağı olumsuz / negatif
algı ile birlikte “yakalandı”
kelimesinin oluşturacağı “çaresizlik hali” algısı harmanlanmak suretiyle, bu
insanların “ne kadar “aşağılık” bir şekilde etkisiz hale getirildiklerini
görün” mesajı okura iletilmek ve anlaşılması sağlanmak istenmektedir. Aynı
medya kurumları kendilerinden varsaydıkları “Bosna Kasabı” diye literatüre geçen Ratko Mladic ve Radovan Karadzic’i
ne “yakalandı” nede “ ele geçirildi”
şeklinde sunuyorlardı, sadece “tutuklandı” demek onlar için yeterliydi. Bu kadarı ile yetinmeyeceklerini biliyor olduğunuzu varsaymaktayım.
Kanaatimce burada şahısların hiçbir önemi yoktur. Burada ki asıl mesaj kişiler
ve semboller üzerinden “biz sizi ve sizin inandığınız değerleri bu şekilde
aşağılarız” şeklindeydi, anlayana.
Çözüm önerisi adına sunulacak önerileri birkaç
farklı başlık altında sıralamak mümkün olsa bile bu konunun uzmanlarca gözden
geçirilmesi işin doğası gereğidir. Basın ve yayın kurumlarının, genel adıyla
medya diye çağrılacaktır, bağlı bulundukları ulusal kurumlar, uluslararası
kriterleri uygulamanın yanında bu ölçülerin ülke insanının antropolojik,
sosyolojik, teolojik ve psikolojik algılarına uygunluğu yeniden değerlendirilmelidir.
Çünkü, kavramları anlama, fikri dünyamıza yerleştirme anlamında ülke insanı
olarak ciddi sıkıntılar çekmekteyiz. Bu konunun da temel nedeni; kavramların
kendi sosyal dokumuz, değerlerimiz, psikolojik yapımız ve diğer insani
faktörler ile kimi zaman uyuşmamasıdır. Bu mesele ayrıca bir konu olup burada
sadece ufak bir örnek vermekle yetineceğiz. Bizim kültürümüzde cihan-nüma diye
bir kavram vardır. Cihan-nümalar kimi zaman kendisini dinlemek isteyen, bir
nevi tefekkür etmek isteyen kişinin yalnız kalabileceği bir mekandır. Yani kişi
kendisi ile halvet olur. Peki bu kavramın Türkiye’ye göre batıda yer alan
ülkelerde ki kavram karşılığı nedir diyecek olursak o da şudur: “fil dişi kule”. Meraklıları araştırmak
isteyecektir. Sadece bu iki kavramdan yola çıkarak bile aradaki uçurumu görmek
mümkündür. İkinci öneri olarak ise; başbakanlığa yahut cumhurbaşkanlığına bağlı
olan ve uluslararası medya kurumlarının yayınlarını inceleyen bir basın-yayın
kurulu. Bu kurulun temel hedefi ulusal veya ulusal olmayan bütün yayınlarda
oluşabilecek kavram karmaşalarının gerekirse hukuki zemine taşınmak suretiyle
ehlileştirilmesini sağlamaktır. Tıpkı BBC, The Guardian, CNN, Spiegel ve Fox
gibi medya kurumlarının yaptıkları yayınlarda olduğu gibi.
Yukarıda öner sürülenler medyadaki kavram
karmaşasının ne denli önemli olduğunu
vurgulamanın haricinde bir anlam taşımamaktadır. Bu yüzden bizler (kim üzerine
alınıyorsa) “amaaan ne olur” vurdumduymazlığı
ile detay gibi görünen etimolojik kavramları çok iyi anlamalıyız ve gerektiği
yerde bu kavramların bize bakan yönüyle anlamını kargaşaya neden olmayacak
şekilde güncellemeliyiz. Unutmamalıyız ki karşımızdaki muhatap bizi ancak
kendimizi O’na anlatabildiğimiz kadar anlayacaktır, haricinde ki tek alternatif
aynı dili konuşmaktır ki, kendi ülkemizde bile bu yöntem bazen yetersiz
kalmaktadır.
Ali İHTİYAR
22/10/2011
Tavsiye Edilen Okumalar
İnternet
Siteleri
Makaleler
& Kitaplar
1. The Kurdish
Question and Turkey's Justice and Development Party, M.Hakan Yavuz ve
Nihat Ali Özcan
2.
Olağanüstü Durumlarda Toplumsal Dayanışma ve Bütünleşmeye
Basının Katkısı: Milli Mücadele Dönemi Türk Basını, Bünyamin Ayhan
3. Terörün
Sosyolojisi: Toplumsal Kökenleri Anlama İmkani, Talip Küçükcan
4.
Uluslararası Terörizm, Mesut Hakkı Caşın
5.
Kimlik Adina Oldurmek: Kanli Catismalar Uzerine
Bir Inceleme, C Korhan Demir
6.
Sembolik Şiddet Arenası: Televizyon ve Medyatik
Söylemin Özerkliği Sorunu, Güney Çeğin
7.
Ortadoğu ile Ilgili Ayrılıkçı Basın Faaliyetleri
Hakkında Sultan II. Abdülhamit'e Sunulan Bazı Layihalar, Hilmi Bayraktar
8.
Televizyon Haberlerinde Terörizm Olgusunun
TRT’nin Haber Söylemi Bağlamında İncelenmesi, Sibel
Karaduman ve N.
Mert Batu
9.
Citizens' Local Political Knowledge and the Role
of Media Access , Lee Shaker
10.
The Role of Media Violence in Violent Behavior, Laramie D.
Taylor
11.
The Role of Media, Tehmina Shah
12.
Tanzimat Dönemi Türk Gazeteciliği ve Türk
Basininin İlkleri, Belkıs Ulusoy Nalcioğlu