Günümüz para
piyasalarının en önemli sorunlarından biriside sizlerin de malumu üzerine
küreselleşme kavramını finansal piyasalarda dolar bazlı rezerv para anlayışı
ile ilintilendirmek ve bu anlayışın küreselleşme ile aynı algı haritası
içerisinde yer almasını sağlamaktır. Her ne kadar bu yaklaşım Ronald Reagan’ın
yeniden uyarlamaya çalışmış olduğu Keynesyen Ekonomi Modeli’nin ( ilerleyen
yıllarda revizyona uğrayarak Regonomics olarak yeniden konumlandırılmaya
çalışılmış olacaktır) temel sonuçlarından biriside olsa günümüzde geçerliliğini
koruduğunu söylememiz yanlış olmayacaktır.
Küresel
anlamda bölgesel birleşmelerin farklı alanlarda olduğu hepimiz tarafından artık
bilinmektedir. Siyasi, politik, ekonomik ve kültürel yapılanmalar bu tarz
birleşmelerin başında geldiği gibi neredeyse katalizatör görevini üstlenecek
düzeyde önem derecesi olarak üst seviyelerde olduğunu belirtmemiz
gerekmektedir.
Bunların
bazılarına göz attığımızda mesela, NAFTA, WTO, IMF, NATO, G-20,
UNICEF, EU ve benzeri yapılanmalar neredeyse en çok dillere pelesenk olan
yapılanma şekilleri olduğunu söyleyebiliriz. Lakin bunlardan bir tanesi var ki
sanıyorum gidişatın sessizliği ve derinliği açısından diğerlerinden biraz daha
farklı ve ilgili taraflarca da çok fazla dillendirilmek istenmeyecek düzeyde
proje aşamasında. Böylesi bir çalışmanın nedenleri kadar hangi başlıkları
kapsayacağı da merak konusu olduğu gibi konunun muhataplar açısından da akl-ı
selim bir şekilde anlaşılması gerekmektedir. Bu bağlamda, 1980’lı yılların
ortalarına kadar uzanan bu yaklaşımı küresel rezerv para olma isteği
çerçevesinde örgülenmiş olup, yeni ve güçlü bir para birimini dünyaya getirme
fikri olarak tanımlayabiliriz. Bu çerçevede, NAFTA’ nın müstakbel
ortakları Amerika, Meksika ve Kanada Merkez Bankaları, ülkelerin önde
gelen akademisyenleri, ekonomi ve siyaset alanında çalışan enstitüler ve
üniversiteler bu misyon doğrultusunda epey yoğun mesai ile ciddi adımlar atmayı
başarmışlardır! Bu emsalsiz çabanın ürünü olan AMERO’ nun önümüzde ki
yıllarda görücüye (1999 dan bu yana farklı denemeler yapılmaya çalışılsa da
ve bu girişimlerde başarısız olunsa da ) çıkacağı tahmin edilmektedir.
Diğer
yandan, AMERO projesinin gerektirdiği asgari şartlar ve doğuracağı sonuçlar
önemli ayrıntılar içermektedir. Gün geçtikçe rezerv para olabilme yahut
yönetilebilir kaynaklara sahip olabilme çabası gerek hükümetlerin gerekse de
derin devlet diye tabir edilen gizli gündem ajandası olan hükümet
görevlilerinin öncelikli konuları arasında en üst sıraya yerleşmiştir. Bu çaba
kimi zaman kendisini ticaret hacminin arttırılması isteğinde kimi zaman yer
altı zenginliklerinin işletilmesi kimi zamanda ortak akıl ilkesi ile hareket
etme isteği olarak kendisini hissettirmiştir. İlgili konuda pürüz çıkartan ülke
yahut hükümetlerin başlarına gelenleri sıralamaya gerek yok diye düşünmekle
beraber 1990 sonrası güncel olayları hafiften hatırlama çabası sanıyorum
bir haftalık hafıza ile yaşayan bizleri biraz zorlasa da istenilen
cevabın tanımlanması konusunda yardımcı olacaktır.
Durumu
açıklayıcı olması açısından, hafızam beni yanıltmıyorsa şayet yakın zamanlarda
(Ekim ayının ilk haftalarında) Türkiye ile Çin arasında yapılacak
ticarete konu olan para biriminin her iki ülkenin kendi para birimi olması
esası üzerine bir anlaşmaya varıldı. Şimdilik iki ülke arasında ki ticaret
hacmi 17 milyar ABD Doları düzeyinde ama 2020 için hedefler 100
milyar ABD Dolarını aşacak nitelikte, ayrıca siyasi konjonktörün takibinde
ortak hareket etme düşünceleri, çoklu katılıma dayalı yatırım anlaşmaları
hedeflerin yakalanacağı hususunda ümit vaad etmektedir. Pek tabi ki bahsi geçen
yatırımların otonom çarpanı ile oluşan getirilerini hesaba katmıyoruz.
Yapılan anlaşmalar aslında şu anlama geliyor: Çin ile yapılan ticari
işlemler ABD Doları rezerv para olmaksızın gerçekleşecek ve her
iki ülke toplamda (en az şimdilik) 17 milyar ABD Doları kadarlık rezervini
kullanmayacak yahut ABD Dolar’ını rezerv tutmayarak uluslararası piyasalara
sürecek. Tahmin edildiği gibi bu durum ABD Doları’nın değerini uluslararası
parite açısından zor durumda bırakacak. Pek tabi ki ABD Doları’nın değerinin
düşmesini istemeyen ABD Merkez Bankası ise bu durum karşılığında elinde ki
para politikası enstrümanlarını kullanmak suretiyle süreci yönetmeye
çalışacaktır. Fakat bahsi geçen süreçte ABD yönetiminin bu döngüye eklenmesi
muhtemel olan diğer ülkelere karşı nasıl bir strateji izleyeceği merak konusu
olduğu kadar uygulanması muhtemel stratejilerin gerek iç politikada gerekse de
uluslararası ilişkilerde nasıl bir reaksiyon doğuracağı ve bu çıkışların konunun
muhatapları açısından nasıl algılanacağı da bir o kadar merak konusu olacaktır.
Böylesi
çalışmalar, bölgesel yahut kültürel birliktelikler, dünya ekonomisinin “patronu”
olduğunu düşünen veya düşünmek isteyen Amerikan ekonomisini farklı
çıkış yolları aramaya sevk etmektedir. İşte Amero’nun da muhteviyat,
fonksiyonellik ve diğer alanlar göz önüne alındığında geçmişte üretilmiş olan
para politikalarından farklı olmayarak, sadece ismi değiştirilmek ve kesin bir
etki alanı oluşturulmaya çalışılarak zihinlerde farklı bir imaj uyandırma
çabası kuvvetle muhtemel kısa zamanda anlaşılacaktır. Buna karşılık olarak
üstünlük sağlamış olduğunu düşündüğü yanlarını kullanmak isteyecek olan ABD
yönetimi bilişim ve nano teknolojik sermayesini çok iyi
kullanabilirse sadece alacağı hasarı azaltacaktır. Sonucun kaçınılmaz olduğu
varsayımı altında ve günümüzde gerek entelektüel gerekse de taşınmaz diye
nitelendirilen sermayenin hareket kabiliyeti ve ulaşılabilirliği göz önüne
alınırsa Amero’ nun ne kadar başarılı olabilme ihtimali olduğu da ortaya
çıkacaktır.
Saygılarımla
Tavsiye
Edilen Okumalar
1.Küresellesme
ve Yeni Uluslararası Ekonomik Düzen
2. North-American
Monetary Integration: Here Comes the Amero
3.Bölgeselleşme
Ve Çok Yanlı Ticaret Sistemi Çelişkisi
4.Kuzey
Amerika Serbest Ticaret Bölgesi (Nafta): Yeni Bölgeselleşme İçin Yeni Bir Umut
5.
Avrupa Birliğinde Bölge, Bölgeselleşme, Bölge Yönetimleri Kavramları Üzerine
6.ABD
durgunluğa hep genişlemeci Keynes politikalarıyla çözüm aradı.