Tuesday 21 June 2011

Amero

Günümüz para piyasalarının en önemli sorunlarından biriside sizlerin de malumu üzerine küreselleşme kavramını finansal piyasalarda dolar bazlı rezerv para anlayışı ile ilintilendirmek ve bu anlayışın küreselleşme ile aynı algı haritası içerisinde yer almasını sağlamaktır. Her ne kadar bu yaklaşım Ronald Reagan’ın yeniden uyarlamaya çalışmış olduğu Keynesyen Ekonomi Modeli’nin ( ilerleyen yıllarda revizyona uğrayarak Regonomics olarak yeniden konumlandırılmaya çalışılmış olacaktır) temel sonuçlarından biriside olsa günümüzde geçerliliğini koruduğunu söylememiz yanlış olmayacaktır.
Küresel anlamda bölgesel birleşmelerin farklı alanlarda olduğu hepimiz tarafından artık bilinmektedir. Siyasi, politik, ekonomik ve kültürel yapılanmalar bu tarz birleşmelerin başında geldiği gibi neredeyse katalizatör görevini üstlenecek düzeyde önem derecesi olarak üst seviyelerde olduğunu belirtmemiz gerekmektedir.
Bunların bazılarına göz attığımızda mesela, NAFTA, WTO, IMF, NATO, G-20, UNICEF, EU ve benzeri yapılanmalar neredeyse en çok dillere pelesenk olan yapılanma şekilleri olduğunu söyleyebiliriz. Lakin bunlardan bir tanesi var ki sanıyorum gidişatın sessizliği ve derinliği açısından diğerlerinden biraz daha farklı ve ilgili taraflarca da çok fazla dillendirilmek istenmeyecek düzeyde proje aşamasında. Böylesi bir çalışmanın nedenleri kadar hangi başlıkları kapsayacağı da merak konusu olduğu gibi konunun muhataplar açısından da akl-ı selim bir şekilde anlaşılması gerekmektedir. Bu bağlamda, 1980’lı yılların ortalarına kadar uzanan bu yaklaşımı küresel rezerv para olma isteği çerçevesinde örgülenmiş olup, yeni ve güçlü bir para birimini dünyaya getirme fikri olarak tanımlayabiliriz. Bu çerçevede, NAFTA’ nın müstakbel ortakları Amerika, Meksika ve Kanada Merkez Bankaları, ülkelerin önde gelen akademisyenleri, ekonomi ve siyaset alanında çalışan enstitüler ve üniversiteler bu misyon doğrultusunda epey yoğun mesai ile ciddi adımlar atmayı başarmışlardır! Bu emsalsiz çabanın ürünü olan AMERO’ nun önümüzde ki yıllarda görücüye (1999 dan bu yana farklı denemeler yapılmaya çalışılsa da ve bu girişimlerde başarısız olunsa da ) çıkacağı tahmin edilmektedir.
Diğer yandan, AMERO projesinin gerektirdiği asgari şartlar ve doğuracağı sonuçlar önemli ayrıntılar içermektedir. Gün geçtikçe rezerv para olabilme yahut yönetilebilir kaynaklara sahip olabilme çabası gerek hükümetlerin gerekse de derin devlet diye tabir edilen gizli gündem ajandası olan hükümet görevlilerinin öncelikli konuları arasında en üst sıraya yerleşmiştir. Bu çaba kimi zaman kendisini ticaret hacminin arttırılması isteğinde kimi zaman yer altı zenginliklerinin işletilmesi kimi zamanda ortak akıl ilkesi ile hareket etme isteği olarak kendisini hissettirmiştir. İlgili konuda pürüz çıkartan ülke yahut hükümetlerin başlarına gelenleri sıralamaya gerek yok diye düşünmekle beraber 1990 sonrası güncel olayları hafiften hatırlama çabası sanıyorum bir haftalık hafıza ile yaşayan bizleri biraz zorlasa da istenilen cevabın tanımlanması konusunda yardımcı olacaktır.
Durumu açıklayıcı olması açısından, hafızam beni yanıltmıyorsa şayet yakın zamanlarda (Ekim ayının ilk haftalarında) Türkiye ile Çin arasında yapılacak ticarete konu olan para biriminin her iki ülkenin kendi para birimi olması esası üzerine bir anlaşmaya varıldı. Şimdilik iki ülke arasında ki ticaret hacmi 17 milyar ABD Doları düzeyinde ama 2020 için hedefler 100 milyar ABD Dolarını aşacak nitelikte, ayrıca siyasi konjonktörün takibinde ortak hareket etme düşünceleri, çoklu katılıma dayalı yatırım anlaşmaları hedeflerin yakalanacağı hususunda ümit vaad etmektedir. Pek tabi ki bahsi geçen yatırımların otonom çarpanı ile oluşan getirilerini hesaba katmıyoruz. Yapılan anlaşmalar aslında şu anlama geliyor:  Çin ile yapılan ticari işlemler ABD Doları rezerv para olmaksızın gerçekleşecek ve her iki ülke toplamda (en az şimdilik) 17 milyar ABD Doları kadarlık rezervini kullanmayacak yahut ABD Dolar’ını rezerv tutmayarak uluslararası piyasalara sürecek. Tahmin edildiği gibi bu durum ABD Doları’nın değerini uluslararası parite açısından zor durumda bırakacak. Pek tabi ki ABD Doları’nın değerinin düşmesini istemeyen ABD Merkez Bankası ise bu durum karşılığında elinde ki para politikası enstrümanlarını kullanmak suretiyle süreci yönetmeye çalışacaktır. Fakat bahsi geçen süreçte ABD yönetiminin bu döngüye eklenmesi muhtemel olan diğer ülkelere karşı nasıl bir strateji izleyeceği merak konusu olduğu kadar uygulanması muhtemel stratejilerin gerek iç politikada gerekse de uluslararası ilişkilerde nasıl bir reaksiyon doğuracağı ve bu çıkışların konunun muhatapları açısından nasıl algılanacağı da bir o kadar merak konusu olacaktır.
Böylesi çalışmalar, bölgesel yahut kültürel birliktelikler, dünya ekonomisinin “patronu” olduğunu düşünen veya düşünmek isteyen Amerikan ekonomisini  farklı çıkış yolları aramaya sevk etmektedir. İşte Amero’nun da muhteviyat, fonksiyonellik ve diğer alanlar göz önüne alındığında geçmişte üretilmiş olan para politikalarından farklı olmayarak, sadece ismi değiştirilmek ve kesin bir etki alanı oluşturulmaya çalışılarak zihinlerde farklı bir imaj uyandırma çabası kuvvetle muhtemel kısa zamanda anlaşılacaktır. Buna karşılık olarak üstünlük sağlamış olduğunu düşündüğü yanlarını kullanmak isteyecek olan ABD yönetimi bilişim ve nano teknolojik sermayesini çok iyi kullanabilirse sadece alacağı hasarı azaltacaktır. Sonucun kaçınılmaz olduğu varsayımı altında ve günümüzde gerek entelektüel gerekse de taşınmaz diye nitelendirilen sermayenin hareket kabiliyeti ve ulaşılabilirliği göz önüne alınırsa Amero’ nun ne kadar başarılı olabilme ihtimali olduğu da ortaya çıkacaktır.
Saygılarımla

Tavsiye Edilen Okumalar
1.Küresellesme ve Yeni Uluslararası Ekonomik Düzen   
2. North-American Monetary Integration: Here Comes the Amero
3.Bölgeselleşme Ve Çok Yanlı Ticaret Sistemi Çelişkisi
4.Kuzey Amerika Serbest Ticaret Bölgesi (Nafta): Yeni Bölgeselleşme İçin Yeni Bir Umut
5. Avrupa Birliğinde Bölge, Bölgeselleşme, Bölge Yönetimleri Kavramları Üzerine
6.ABD durgunluğa hep genişlemeci Keynes politikalarıyla çözüm aradı.