Friday, 6 November 2009

G–20 Pittsburgh Zirvesi: Küresel Ekonomik Dengelerde Değişime Doğru (mu?)

Uzun süredir konuşulan G–20 Zirvesi 25 Eylül itibariyle sona ermiş bulunmaktadır. Merakla beklenen Zirve Sonuç Bildirisi’nin yayınlanması ile birlikte birçok soru işareti netlik kazanırken, alınan kararların bundan sonraki süreçte küresel ekonominin seyrini nasıl etkileyebileceğine dair yeni sorular da şimdiden tartışılmaya başlanmıştır.


Bilindiği üzere G–20, 1999 yılında dünyanın gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomilerini bir araya getiren gayr-i resmi bir platform olarak ortaya çıkmıştır. Ancak son finansal krize kadar etkinliği ikinci planda kalmış, küresel ekonominin seyri ile ilgili konular daha çok G–7 ve G–8 zirvelerinde ele alınmıştır. ABD’deki finansal krizin dünya ölçeğinde etkisini artırması ve 15 Eylül 2008’de Lehman Brothers isimli dünyanın önde gelen finans kuruluşunun batması ile G-20’nin önemi de artmaya başlamıştır. Zira küresel finansal krizin Batılı liderlere öğrettiği belki de en önemli şey, artık dünya ekonomisinin dinamiklerini Batı’nın tek başına yönlendiremediği gerçeği olmuştur. Dünyanın en gelişmiş sekiz ekonomisinden oluşan G-8’in var olan sorunları çözemeyeceğinin anlaşılması, küresel ekonomide yükselişe geçen gelişmekte olan ülkelerin yardımına olan ihtiyacı artırmıştır. Bu süreçte Çin, Hindistan gibi ülkeler başta olmak üzere Batı’nın “diğerleri” olarak tabir ettiği ekonomiler küresel sisteme ilişkin söz söyleme haklarını daha çok ön plana çıkarmaya başlamışlardır. Ulagay’ın konuya ilişkin vurguladığı gibi;

“G–7 grubunu oluşturan zengin sanayileşmiş ülkeler krizi kendi olanaklarıyla aşabileceklerine inansalardı, G–20 zirvesine ihtiyaç duymazlardı. Sorunu kendi başlarına çözemeyeceklerini anladıkları için, G–20 toplantısından medet umar hale geldiler. Çin, Rusya ya da Brezilya gibi ülkelerin liderlerinin, krizin sorumluluğunu Batı’ya yükleyen çıkışlarına katlanmak zorunda kaldılar.”[1]

Nitekim son G–20 Zirvesi’nde alınan kararların bir kısmı küresel ekonomide değişen güç dengelerinin kabulü olarak yorumlanabilir. Zira Zirve’de “küresel mimarinin 21. yüzyılın ihtiyaçlarına göre reforma tabi tutulmasının gerekli olduğu” vurgulanmış, bu kapsamda G-20’nin küresel ekonomik koordinasyon ve işbirliğinde bundan sonra temel platform olacağı ilan edilmiştir. Yani önceden G–7 ya da G–8 dairesinde çözülmeye çalışılan sorunlar, artık Çin, Hindistan, Türkiye, Brezilya, Güney Afrika gibi ülkelerin bulunduğu G–20 platformunda tartışılacaktır.[2]

Böylesi bir oluşumun pratikte neyi değiştireceği zamanın testinden geçtikten sonra netlik kazanacaktır şüphesiz; ancak, alınan kararın sembolik olarak verdiği mesaj önemlidir: Batılı ülkeler küresel ekonomideki değişen dengeleri “gönülsüz de olsa” kabul etme eğilimine girmiş bulunmaktadırlar. Bir diğer deyişle son küresel krizde ekonomik gücünün limitlerini gören Batı “diğerlerini” yardıma çağırmak durumunda kalmıştır.

Doğal olarak gelişmekte olan ülkeler var olan bölüşüm ve yönetişim mekanizmaları değişmeden küresel ekonomik işbirliğine sıcak bakmamaktadırlar. “Güçlü, sürdürülebilir ve dengeli büyümenin” sağlanabilmesi için taşın altına elini sokmanın bir karşılığı olması gerektiğini dile getirmektedirler. Bu kapsamda ilk öne çıkan nokta da IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşlarda söz haklarını artırmaktır. Özetle, gelişmekte olan ülkeler küresel ekonomide artan ekonomik nüfuzlarına paralel, politik nüfuz talep etmektedirler.

Pittsburgh Zirvesi Sonuç Bildirgesi incelendiğinde, Zirve’nin kısmen bu ihtiyaca cevap vermek üzerine yoğunlaştığı görülmektedir. Zira Bildirge’nin 20. ve 21. maddelerinde IMF ve Dünya Bankası’nın oy kotalarının yeniden düzenleneceği, IMF’de “en az %5”, Dünya Bankası’nda “en az %3” oranında oy hakkının “aşırı temsil edilen gelişmiş ülkelerden, gelişmekte olan ülkelere aktarılacağı” dile getirilmektedir. Bu girişimin kimi ne kadar tahmin edeceği önümüzdeki günlerde netlik kazanacaktır; ancak, gelinen noktada değişen küresel ekonomik dengeler fikrinin söylem düzeyinden eylem düzeyine geçtiği şeklinde yorum getirmek mümkün gözükmektedir.

Sonuç olarak G–20 Zirvesi, diğer birçok karar ve uzun bir sonuç metni ile sona ermiştir. Küresel finans piyasalarının düzenlenmesi, bankacılık bonuslarının nasıl dağıtılacağı ya da kurtarma paketlerinin daha ne kadar devam etmesi gerektiği gibi konuların yanında diğer önemli tartışma maddesi G-20’nin değişen konumu olmuştur. Bu değişikliğin pratikte ne anlama geldiği tartışmalı olmakla birlikte, sembolik olarak ifade ettikleri üzerinde düşünülmeye değer bir konudur.

Mustafa Kutlay

No comments:

Post a Comment